26 Ocak 2012 Perşembe

Cennet Sineması / Cinema Paradiso (1988)


Tür: Komedi, Dram, Romantik
Yapım: İtalya, Fransa
Süre: 2 sa. 2dk.
Yönetmen: Giuseppe Tornatore



" Artık ünlü bir yönetmen olmuş Salvatore, 30 yıl sonra bir arkadaşının öldüğü haberi üzerine doğduğu kasabaya geri döner. Kasabaya geldiğinde eski anıları canlanan Salvatore, Cinema Paradiso isimli sinemada projeksiyoncu olarak çalışan Alfred ile ilişkilerini hatırlar. 
Küçük bir çocuk olan Salvatore, günlerini Alfred'in yanında geçirmekte, filmlerle ilgili konuşmakta ve Alfred'in sinema konusunda deneyim ve bilgilerinden yararlanmaktadır. Babacan tavırlarıyla Salvatore'nin hayatında önemli bir yere sahip olacak Alfred sayesinde sinemaya olan aşkını ve tutkusu keşfedecektir. 
Sıcaklığı ve anlattığı yazlık sinema kültürüyle de Türk sinema kültürüne yakın bir noktada duran Giuseppe Tornatore'un başyapıtı Cennet Sineması, 1989 Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü kazanmasının ardından Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nı da ülkesine götürmüştü." 



" Toto : Hiç dışarı çıkmadığını ve kimseyle konuşmadığını söylüyorlar. Neden?
 Alfredo : Nasıl olduğunu bilirsin. Er ya da geç bir zaman gelir konuşsan da konuşmasan da hiç bir şey değişmez. Böylece sende çeneni kapatırsın."

“Arkadaşlarımı görünüşlerine, düşmanlarımı zekalarına göre seçerim.”

"Alfredo : Bu yerden çık git artık, içindeyken her şey değişmeyecekmiş gibi geliyor, sonra 1 yıllığına uzak kalıyorsun, her şey değişiyor, sana ait olduğunu düşündüklerin gidiyor. 
Toto: Bunlar kimin sozleri? John Wayne, Humphrey Bogart, Henry Fonda ?
Alfredo: Bunlar kimsenin sözleri değil. Bunlar benim sözlerim… "

"Dünya’yı 2-3 günde yaratan tanrı, iyi iş çıkarmış, ama ben olsam daha uzun sürerdi ve daha güzel yapardım." 




        " Bak, sana bir hikaye anlatacağım Toto. Bir zamanlar krallığın birinde bir kral güzel prenses için ziyafet verir. Kapıda bekleyen asker kralın kızını görür ve bir çırpıda aşık olur. Fakat kralın kızının basit bir kapı görevlisiyle ne işi olabilir? En sonunda asker prensese ulaşır ve artık onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söyler. Prenses askerin aşkından etkilenir. “Eğer balkonumun altında hiç hareket etmeden yüz gün yüz gece            


bekleyebilirsen senin olabilirim.” der. Asker kabul eder ve prensesin balkonun altına gider. Bir gün, iki gün, üç gün, yirmi gün, otuz gün… Her gece prenses dışarı bakar, ama o kımıldamaz bile. Yağmurda, rüzgarda, karda… O hep oradadır. Kuşlar kafasına pisler, arılar sokar, ama o kımıldamaz. Doksanıncı günden sonra taş kesilmiş bir vaziyette gözlerinden akan yaşları zapt edemez. Uyumaya bile dermanı kalmamıştır. Tüm o günlerinde prenses onu camından seyreder. Ve doksan dokuzuncu günün akşamında asker sessizce çekip gider oradan. Bu hikayenin ne anlama geldiğini sorma. Çünkü ben de bilmiyorum. Eğer bir gün anlarsan sen bana söylersin."

1 yorum: